Meme Kanseri Ankara
Meme kanseri Ankara tedavisi, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kadınlarda en sık görülen kanser tipidir. Kanser sıklığı gelişmiş ülkelerde 60’lı yaşlarda daha fazla iken ülkemizde 45-49 yaş grubunda %17’lik bir değerle maksimuma ulaşmaktadır. Meme kanseri tedavisinde erken tanı en önemli faktördür. Ülkemizde meme kanseri sıklığının daha genç yaşlarda görülüyor olması tarama programlarının önemini arttırmaktadır.
Meme kanserli hastalarda, tüm evrelerde 5 yıllık sağ kalım oranları, gelişmiş ülkelerde %70 iken, gelişmekte olan ülkelerde %51 olarak bildirilmektedir. Aradaki bu önemli fark, gelişmiş olan ülkelerde tarama programları sayesinde erken tanı ve tedavi olanakları ile açıklanabilir. Meme kanseri taramasında öncelikli amaç, kanser gelişimini henüz bulgular (ele gelen kitle, meme başı değişiklikleri gibi) ortaya çıkmadan, erken evrede saptamak ve sonuç olarak meme kanserine bağlı ölüm oranlarını azaltmaktır. Meme kanserinin erken evrede saptanması, aynı zamanda meme koruyucu ve onkoplastik cerrahi yöntemlerin uygulanarak daha iyi meme estetiğini de sağlamaktadır.
Erken tanı için meme kanseri farkındalığının artması, kendi kendine meme muayenesi, yılık hekim muayenesi ve tarama mamografisi vazgeçilemez ve birbirini tamamlayan unsurlardır.
Meme Kanseri Tedavisi Ankara
Kendi kendine meme muayenesi ile her kadının erken yaşlardan başlayarak kendi normal meme dokusunu tanıması ve herhangi bir olağandışı değişikliği erkenden fark ederek hekime yönlenmesinin sağlanması amaçlanmaktadır. Yirmi yaşından sonra her kadının, adet bittikten itibaren 5-7 günler içinde kendini muayene etmesi önerilmektedir. Menapoz sonrası adet görmeyen kadınlarda ise her ayın belli bir gününde kendini muayene etmesi önerilmektedir. Meme kanserinin en sık bulgusu ele gelen kitledir. Meme kanserinde saptanan kitlenin özellikleri, sert olması, sınırlarının düzensiz olması ve yuvarlak olmaması ve çevre dokuya göre rahat hareket ettirilememesidir. Başka bir deyişle göğüs duvarındaki kaslara, çevre dokulara ve üzerindeki cilde yapışıklık gösterebilir. Aynı zamanda memedeki kitleye koltuk altındaki kitle eşlik edebilir. Meme cildinde değişiklikler (çöküntü ve kabarıklık, renk değişikliği), meme başında değişiklikler, meme başı akıntısı eşlik edebilir. Bu bulguların varlığında, en kısa zamanda gerekli incelemeler yapılmalı, tanı konulmalı ve tedavi planlanmalıdır.
Hekim muayenesinde ise amaç, memede herhangi bir anormallik olup olmadığını tespit etmektir. Hekim muayenesi hiç bir şikayeti olmayan hastalarda, 20-40 yaş arasında 2-3 yılda bir, 40 yaşından sonra her yıl yapılmalıdır. Muayene sonucunda herhangi bir anormallik yoksa 40 yaş sonrası tarama mamografisi yeterlidir. Muayenede anormal bir bulgu saptandığında ise hekim gerekli tetkikleri planlayarak tanısal girişimlerde bulunur.
Tarama mamografisi, hiç bir şikayeti olmayan hastada kanser belirtileri henüz ortaya çıkmadan tanı koymayı amaçlamaktadır. Erken tanıda en önemli araçtır ve düzenli mamografi taraması yapılan ülkelerde meme kanserinden ölüm oranlarının çok daha düşük olduğu bilinmektedir. Mamografi ile tarama 1960’lı yıllarda çalışılmaya başlamış ve yapılan çalışmalar sonucunda 1980’li yıllarda günlük uygulamalara dahil olmuştur. Mamografi ile tarama çalışma verileri sonuçları değerlendirildiğinde mamografi taramasının meme kanserinde ölüm oranlarını %25-30 oranında azalttığı söylenebilir. Gelişmiş ülkelerde tarama başlangıç yaşı 40 olarak kabul edilmektedir ve her yıl düzenli olarak tekrarlanması önerilmektedir. Ancak ailesinde meme kanseri olan, genetik olarak meme kanseri riski taşıyan, hiç doğum yapmamış ve hiç emzirmemiş kadınlarda olduğu gibi yüksek riskli kadınlarda daha erken yaşlarda da mamografi ile tarama programlarına başlanabilir. Yapılan mamografi sonucunda şüpheli bulgular saptanan hastalarda, ultrasonografi, magnetik rezonans ve biyopsi yöntemleri gibi ek tetkikler önerilebilir. Bu durum saptanan anormalliğin kanser veya iyi huylu ayırıcı tanısı kesinleştirmek için gerekli olabilir.